30 Kasım 2012 Cuma

Şeker Ahmet Paşa





Osmanlı İmparatorluğu'nda Figüratif resim, ya Enderun'da yetişen, ya da tekke ve dergah gibi dinsel öğretilerin kuram ve uygulamasının gerçekleştirildiği kurumsal yapılardaki nakkaşların elinde belirli bir seviyeye gelmişti. Tanzimat'ın ilanıyla birlikte gündeme gelen yenileşme, Osmanlı seçkinlerinden halka uzanan bir harekettir. 19.yüzyılın özelikle ikinci yarısında yetişen ressamların çoğunlukla askerlerden çıkması ve paşa ressamlar olarak adlandırılması bu nedene dayanmaktadır. Topçu Kara Okulu gibi öğretim kurumlarının açılması ve hendese-i tersimiyye, resm-i hatii gibi resim sayılabilcek bilgilerin verilmesi, yetenekli gençlerin yabancı ülkelere - özellikle Fransa'ya -gönderilmesi bu sonuca neden açmıştır. Böylece batılı resim anlayışı sanatımıza girmiştir.



Yaşamı 
NARLAR VE AYVALAR

(Şeker Ahmet Paşa, Paris’teki dünyaca ünlü Louvre Müzesi’ne hayattayken eseri kabul edilen ilk Türk ressamı. Bu nedenle neredeyse tüm resimleri önemli. Geometrik açıdan sepetteki ayva ve narların dizilişi ve birbirleriyle oluşturduğu kompozisyon, resmin en dikkat çekici özelliği. Narlar ve Ayvalar adlı natürmotun bir diğer özelliğiyse, ışığın ve renklerin birbiriyle oluşturduğu uyum ve resmin gerçekçi duruşu. Şeker Ahmet Paşa ile ilgili bir not daha: Osman Hamdi’nin hocası Jean Leon Gerome kendisine üstat (mon maitre) diye hitap ederdi ve Fransa Devlet Nişanı (Legion d’honneur) ile onurlandırılmıştı.)



Asıl adı Ahmet Ali’dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girmiştir. Resim yeteneği nedeniyle bu okulda resim öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra okuldan ayrılarak Harbiye’ye geçti. Abdülaziz’in ilgisini çekince, resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864). Önce Mekteb-i Osmani’ye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçti ve G. Boulanger, J. L. Gerome gibi öğretmenlerden dersler aldı. Paris Uluslararası Fuar sergisinde resimleri sergilendi (1867). 



Resimleri Salon’a kabul edildi (1869, 1870) Abdülaziz, Avrupa gezisi sırasında sergideki resimleri gördü ve Ahmet Ali’yi resim seçip almakla görevlendirdi. 1870’te Akademiyi bitiren Ahmet Ali, Prix de Romeu kazanarak, üç ay süreyle Roma’ya gönderildi. Yurda dönünce kolağası rütbesiyle Sultanahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı (1871). Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra, Sultanahmet'teki Mekteb-i Sanayi'de Türk ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27-Nisan-1873). Bu sergi, Türkiye’de açılan ilk resim sergisiydi. İkinci sergiyi 1 Temmuz 1875’te Çemberlitaş'taki günümüzde Basın Müzesi binası Darülfünun'da salonunda açtı. Bu sergide kendi resimleri, diğer Türk ressamların eserleri, çoğunlukla Hıristiyan ve yabancı ressamların eserleri yer aldı. Şeker Ahmet Paşa, Abdülaziz’in takdirini kazanarak, padişah yaverliğine atandı. Bu görevi sırasında manzara resimlerinden uzaklaştı ve İstanbul Mercan'daki konağındaki işliğinde (atölye) natürmort çalışmaları yaptı. 1884’te Mirliva (Tuğgeneral), 1890’da da Ferik (Tümgeneral) rütbesine yükseldi.

Sanatı


Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk resim sanatı’nın temel taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekân derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşa’nın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengelenmektedir.


Şeker Ahmet Paşa'nın yaşadığı yıllarda siyasal ve sosyal açıdan pek çok olay gerçekleşmiş olmasına karşın, Paşa'nın eserlerinde bu tür olayların ele alınmadığı gözlenebilmektedir. Bu, onun bir gözlemci olarak bakışlarını doğaya çevirmiş, yaşadığı topluma kapalı, yalnız iç dünyasında yaşayan bir sanatçı olduğunu ve bu tavrını yaşamı boyunca koruduğunu göstermektedir (Güvemli, 1975).

Paris'te bulunduğu yıllarda, tabiatta, açık havada yapılan resmi savunan Barbizon ressamlardan etkilenmiştir. 1870'de Roma'ya gitmiş, 1871 yılında İstanbul'a dönmüştür. Bir yandan askerî kariyerini sürdürürken, diğer yandan resim yapmıştır. 27 Nisan 1873'te Sultanahmet'te açtığı sergi, Türk resim sanatında bir sanatçının kendi adına açtığı ilk resim sergisi olarak literatüre geçmiştir.



Natürmort çalışmaları ile ünlüdür. Resimlerinin önemli bir bölümü İstanbul ve Ankara Resim Heykel Müzeleri ile, Sakıp Sabancı Müzesi ve bazı özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.

Başlıca Eserleri 

Karpuz Dilimli ve Üzümlü Natürmort, Ağaçlar Arasında Karaca, Manolya ve Meyveler, Talim Yapan Erler, Manzara, Tepe Üzerindeki Kale.

Hoca Ali Rıza resimleri ve hayatı;




                                                    Hoca Ali Rıza, Deniz Kenarı Kahvehanesi

1858 yılında Üsküdar'da doğduğu için sanat tarihimize Üsküdar'lı Hoca Ali Rıza adıyla geçmiştir. Süvari binbaşısı Mehmet Rüştü Bey'in oğludur. Rüştiyedeki öğrenciliği sırasında resim derslerindeki yeteneği ile dikkat çeken Hoca Ali Rıza resim derslerini Osman Nuri Paşa Süleyman Seyyid Bey ve Kez'den almıştır. 1884'te teğmen olarak Harbiye'yi bitiren genç ressam bu yüksek okula resim öğretmeni olarak girmiştir.

Onun bu dönem resimlerinde ve daha sonraki yıllarda doğup büyüdüğü Üsküdar ve Karacaahmet'in sessiz köşelerini kıyı kahvelerini ve güneşli kayalıklarını tercih ettiği görülür. Tek başına bir "okul" etkinliğiyle çok sayıda öğrenci yetiştiren Hoca Ali Rıza resim derslerinde kullanmak üzere desen albümleri hazırladı. İkinci Meşrutiyet'ten sonra kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nde başkanlık yaptı. Yurtdışına çıkmamış ressamlarımızdandır. Harbiye'de çalışırken bir ara İtalya'ya resim öğrenimi için gönderilmesine karar verildiği halde Napoli'deki bir kolera salgını buna engel olmuştur.

Berlin üniversitelerinin kendisi ile ilişkiler kurmak için çabaladığı bu ünlü sanatçımız kurşunkalem çalışmalarında kurallar kurmuş bir üstattır. Bugün Hoca Türk Resim Sanat Tarihi'nde eşine rastlanmayan bir değer olarak kabul ediliyor. Aşık olduğu tabiatın içine girip resimler yaparak ömrünü tamamlamıştır. Her sabah şafakla birlikte kalkar Üsküdar'ın ve Boğaz'ın zenginliklerle dolu tepelerine tırmanır bir kaya parçasından bir yelkenliden bir fıstık ağacı siluetinden bir İstanbul ahşap evinden bin bir renk manzumesi ile şaheserler yaratırdı. Hoca için realizmin en zengin temsilcisi diyebiliriz. Hoca yaşadığı çağın üstünde bir sanat anlayışına sahipti. 1930 yılında ölen Hoca Ali Rıza'nın mezarı Üsküdar Karacaahmet'tedir.





Hoca ALi Rıza resimleri




Hoca ALi Rıza resimleri



Hoca ALi Rıza resimleri

Hoca ALi Rıza resimleri

Hoca Alı RIza – Çınar Altında

Hoca ALi Rıza resimleri
Hoca Alı RIza – İftar Sofrası
Hoca ALi Rıza resimleri




Hoca ALi Rıza resimleri


Hoca ALi Rıza resimleri

Hoca ALi Rıza resimleri


Hoca ALi Rıza resimleri


Hoca ALi Rıza resimleri


Hoca ALi Rıza resimleri


Hoca ALi Rıza resimleri

Hoca ALi Rıza resimleri




Hoca ALi Rıza resimleri
Hoca Ali Rıza - Çamlıcadan
Hoca ALi Rıza resimleri
Hoca Ali Rıza - Değirmendere
Hoca ALi Rıza resimleri
Hoca Ali Rıza - Denize Karşı
Hoca ALi Rıza resimleri
Hoca Ali Rıza - Evler
Hoca ALi Rıza resimleri
Hoca Ali Rıza - Meyveler






Alıntı.

27 Kasım 2012 Salı

Sarıl bana




'Şu an sadece sarılmaya ihtiyacım var,' dedim ona. 'İnsanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder. Sarılmanın anlamı şudur; Senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. Bizde birine her isteyerek sarıldığımızda ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. 
Lütfen şimdi sarıl bana.


                                             Paulo Coelho

Nietzsche' den sevgilisi Salome' ye ...



Öyle bir hayat yaşıyorum ki, 
Cenneti de gördüm, cehennemi de 
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de. 

Bazıları seyrederken hayatı en önden, 
Kendime bir sahne buldum oynadım. 

Öyle bir rol vermişler ki, 
Okudum okudum anlamadım. 

Kendi kendime konuştum bazen evimde, 
Hem kızdım hem güldüm halime, 
Sonra dedim ki " söz ver kendine " 

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin, 
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin, 
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin. 
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin 

Öyle bir hayat yasadım ki, 
Son yolculukları erken tanıdım 
Öyle çok değerliymiş ki zaman, 
Hep acele etmem bundan, anladım... 


Nietzsche



Ünlü Ressamlar İvan Ayvazovski



Kırımda bir Karadeniz liman şehri olan Feodosiya’da Ayvazyan soyadını taşıyan yoksul bir Ermeni ailesinde dünyaya geldi. Akmescit (Simferopol) Lisesi’nde iken resim yeteneğinden ötürü 16 yaşında Çar I. Nikola’nın emriyle St. Petersburg Akademisi’ne alındı. 1836′da Akademi’den mezun olduktan sonra devlet tarafından Avrupa’ya gönderildi. Yıllar süren seyahatleri sırasında birçok ülkede sergiler açıldı, çağın en yetenekli Rus ressamı olarak ün kazandı.


1844′te Rusya’ya dönüşünde Rus Donanması’nın resmi ressamlığı görevine atandı. Bu görevi dolayısıyla yaşamı boyunca çok sayıda deniz ve gemi resmi yaptı.

1845′te geldiği İstanbul’da Sultan Abdülmecit tarafından Beylerbeyi Sarayı’nda kabul edildi. 1845-1890 arasında İstanbul’a toplam dört ziyaret yaptı. 1874′teki ziyaretinde Mimarbaşı Sarkis Balyan’ın Kuruçeşme Adası üzerinde bulunan ikametgâhında bir ay kadar misafir olarak Sultan Abdülaziz’in Dolmabahçe Sarayı için sipariş ettiği tabloları hazırladı. 1890′daki son ziyaretinde Sultan II. Abdülhamid’in huzuruna kabul edilerek padişaha iki tablosunu hediye etti.


Beşbinin üzerinde eseri olan Aivazovski’nin tablolarının büyük bir kısmı Petersburg, Moskova ve Erivan devlet müzelerinde sergilenmektedir. 30 kadar eseri Türkiye’de Dolmabahçe Sarayı, Deniz Müzesi, Askeri Müze ve Fener Rum Patrikhanesive ıstanbul kumkapı Ermeni patrikhanesının koleksiyonlarında bulunmaktadır.



Kaynak : Wikipedia


















ivan ayvazovski Aivazovski eserleri ,tabloları ,hayatı,kimdir. son derece muhteşem deniz dalgaları yapabilen rus ressam ayvazovski nin üzerinde başka bir ressam bulamazsınız.
Ayvaz ovski tabloları çok pahalı ,esesrlerine paha biçmek çok zor. ayvazovskinin hayatı acılarla geçmiş.