26 Aralık 2012 Çarşamba

İSTANBUL'U DINLIYORUM




İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı


Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhanelerıyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geciyor kaldırımdan...


Orhan Veli


24 Aralık 2012 Pazartesi

Hikmet Onat ve Eserleri



1885 yılında İstanbul'da doğan Hikmet Onat, ilk öğreniminden sonra,
Heybeliada Deniz Harp Okulu'nu 1903 yılında bitirdi. Bahriye'den
ayrılarak İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girdi. 1910 yılında mezun
olup, resim üzerine açılan bir yarışmaya katılarak Paris Güzel Sanatlar
Akademisi'nde Fernaed Cormon Atölyesi'nde dört yıl çalıştı.
I. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü ve Nişantaşı
Sultaniyesi'nde öğretmenlik yapmaya başladı.

Öğretmenliğine Güzel Sanatlar Akademisi'nde de devam eden Hikmet
Onat, 1922 yılında Güzel Sanatlar Cemiyeti'ne kurucu üye olarak katıldı.
Hikmet Onat, ilk dönemlerinde İstanbul'un deniz ve kır görünümlerini
renk ve ışık parlaklığıyla canlandıran resimleriyle tanındı. Eserleri Resim
ve Heykel Müzesi ile özel koleksiyonlarda bulunan sanatçının başlıca
yapıtları şunlardır: "Kandilli Sırtlarından", "Siperde Mektup Okuyan
Askerler", "Savaşa Giderken Veda", "Kabataş'tan Manzara", "Dikiş
Diken Kadın", "Derede Sandal", "Salacak", "Topkapı Sarayı",
"Kıyıda Gemi" vb.






                                                       Hikmet Onat, Hisar Tepelerinden Boğaz





















  
  
  



HASAN VECİH BEREKETOĞLU TABLOLARI


HASAN VECİH BEREKETOĞLU TABLOLARI

Hasan Vecih Bereketoğlu Osman Hamdiler ve Halil Paşaların devamını temsil eden bir ressamdır. Mesleğinin her dalında usta bir sanatkâr olarak tabiatla kucak kucağa yaşamış altın bir fırçanın sahibidir.


Sanatçı 1895 yılında Kahire’de doğmuştur. Yüksek öğrenimini İstanbul Hukuk Fakültesinde yapmıştır. İlk resim derslerini Halil Paşa’dan almıştır. Resme olan ilgisi nedeniyle mesleğini bırakıp bütün zamanını resim çalışmalarına ayırmıştır. 1923 yılında Paris’e giderek Julian Akademisinde sanat öğrenimini pekiştirmiştir. Döndükten sonra bir müddet Güzel Sanatlar derneğinin başkanlığını yapmıştır.

Özellikle İstanbul Kurbağalıdere, Salacak, Moda ve Fenerbahçe’den yaptığı peyzajlarla tanındı. 1943 yılında Ankara’ya yerleşti. 1950’ye kadar Cumhurbaşkanlığı Daire Müdürlüğü görevinde bulundu.

1971 yılında Ankara’da Vefat etmiştir.



























Alıntıdır

12 Aralık 2012 Çarşamba

İmkansız diye bir şey yok





''Bir Şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar" 
Dr. David J. Schwartz


11 Aralık 2012 Salı

OLVİDO







OLVİDO


Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.




Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...



Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.



Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.




Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.



Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.




Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.


Ahmet Muhip DRANAS



AŞK







AŞK
Aşk dediğin nedir ki 
Tenden bedenden sıyrık 
Çocukların içinde 
Yaşadığı bir çığlık 

Aşk dediğin nedir ki 
Histen nefesten varlık 
Umutsuzluk içinde 
Karanlığa son ıslık 

AHMET HAMDİ TANPINAR 




KİMİ SEVSEM SENSİN

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet 
sarışın başladığım esmer bitiyor 
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli 
dudakları keskin kırmızı jilet 
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli 
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor 
kimi sevsem sensin / hayret 
kapıların kapalı girilemiyor 
* * * 

kimi sevsem sensin / senden ibaret 
hepsini senin adınla çağırıyorum 
arkamdan şımarık gülüşüyorlar 
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum 
hani o sımsıcak iri çekirdekli 
senin gibi vahşi öpüşüyorlar 
kimi sevsem sensin / hayret 
in misin cin misin anlamıyorum

                                                                    Atilla İlhan


10 Aralık 2012 Pazartesi

Resim çalışmalarım yağlıboya tablom






Bir yalnızlık okyanusundaki bir adadır
Yaşam, kayaları umuttur
Ada'nın, ağaçları düş;
çiçekleri ıssızlıktır,
dereleri özlem.

Ey dost,

senin yaşamın diğer adalardan ve topraklardan ayrılmış bir adadır.
Limanlarindan kaç gemi yelken açarsa açsın baska iklimlere,
kaç gemi varırsa varsın limanlarina,
sen yine,
yalnızlığın ıstırabıyla inleyen
ve mutluluğu özleyen ıssız bir ada olarak bir başına kalacaksın.
En yakın dostuna bile meçhulsün,
onların ilgi dolu sevgisinden ve anlayışından çok uzaklardasın.

Ey kardeşim,

seni,

altın kümeciklerinin üstüne oturmuş,
zenginliğine sevinerek - hazinelerinle gurur duyarak,
topladığıin her avuç dolusu altının,
diğer insanların tutku ve düşüncelerini seninkilere bağımlı kılan göze
görünmez bir halka olduğuna inanip,
güvenlik duyduğunu

görmüşümdür.

Aklımda seni, düşmanlarının kalelerini yerle bir etmek tasarılarıyla
ordularına kumanda eden bir fatih gibi görmüşümdür.
Ama sana bir kez daha baktığımda,

senin yerinde,

altın kasalarının ardında çırpınan bir yalnız yürekten
ve

kapatıldığı altın kafeste boşalmış su kabının karşısında
kalakalmış susamış
bir kustan başka bir şey göremedim.

Ey kardeşim,

seni,

çevrende kral diye kabullenmiş,
sana başardığın büyük
işlerin övgüsü olan şarkıları söyleyen, senin akıl gücünü öven

ve

sanki bir yarı-tanrının huzurundaymışlar gibi,
hatta gökkubbenin coşkusunu bile bastıran
coşkunluk belirtileriyle sana bakınan insanların arasında
görkemliliğin
tahtına kurulmuş olarak görmüşümdür.
Ve sahip olduğun bunca nesneye bakarken,
yüzünde,

sanki onların ruhu senmişsin gibi mutluluk,
güçlülük ve zafer belirtilerinin oynaştığını
görmüşümdür.
Ama sana bir kez daha baktigimda
seni,

tahtının yanıbaşında durup,
sanki
görünmez hayaletlerden içinde sıcaklık
ve
dostluktan başka hiçbir şey bulunmasa da

kabulün olan bir sığınak dilercesine
elini her yana uzatan,
kendi yalnızlığyla baş başa kalmış
bir insan
olarak bulmuşumdur.

Ey kardeşim,
seni,
güzel bir kadının karşısında kendinden geçmis,
çıkarıp yüreğini onun güzelliğinin mihrabına koyarken görmüşümdür.
O kadının sana
içtenlikle ve şefkatle baktığınıi görünce de kendi kendime,
'Yaşasın,
bu adamın yalnızlığını silen ve yüreğini bir başka yürekle birleştiren
Sevgi' demişimdir.

Buna karşin,
sana bir kez daha baktığımda,
senin sevgi dolu yüreğinin içinde,
sırlarını bir kadina açıklayabilmek için boşuna hıçkıran
yapayalnız bir yüreğin daha durduğunu;
ve
sevgiyle dolu ruhunun ardında,
sevgilinin gözlerinden yaş olup akabilmek için boşuna çırpınan
bir bulut gibi dolanan
yalnız
bir ruhun daha bulunduğunu gördüm.

Ey kardeşim,
yaşamın, diğer insanların konakladıkları yerlerden ayrık,
ıssız bir konaklama yeridir.
Hiç bir komşunun,
içine gözatamayacağı bir yuvadır.
Karanlığa gömülecek olsa,
komşunun kandili onu aydınlatamaz.
Erzağı tükense, komşunun ambarları onu dolduramaz.
Bir çölde olsa,
baskalarının elleriyle bellenip, çiçeklendirilmiş bahçelere sokamazsın onu.
Bir dağıin doruğu olsa,
başkalarının ayak izleriyle çiğnenmiş olan bir vadiye
indiremezsin onu.

Ey kardeşim,
senin ruhunun yaşantısı,
ıssızlıkla çepeçevre sarılmıştır
ve
eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasa,
ne sen SEN,
ne de ben BEN
olabilirdik.

Eğer bu ıssızlık ve tek başınalık olmasaydı,
senin ağzından çıkan sözcüklerin
benim ağzımdan çıktıklarına inanır;
ya da senin yüzüne baktığımda aynadan
kendi yüzümü seyrediyorum
sanırdım.

Halil Cibran


Eskisi kadar özlemiyorum seni,






Eskisi kadar özlemiyorum seni,

Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlar da..

Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..

Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.

Biraz yorgunum..Biraz kırgın..

...Biraz da kirletti sensizlik beni !

Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama

"İyiyimler" yamaladım dilime.

Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,

Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..

Gel diye beklemiyorum artık,

Hatta istemiyorum gelmeni..Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum

Benim derdim yeter bana banane !!

Alıştım mı yokluğuna ?Vaz mı geçiyorum varlığından ?

Tedirginim aslında,Ya başkasını seversem ?İnan o zaman seni hayatım boyunca AFFETMEM !!




Özdemir Asaf ...





Gel...




Damarım tıkanır sevda deyince
Yokluğun ıstırap sermeyince gel
Dualar sürülür dudakta hece
Acılar benliği sarmayınca gel


Nefesim sıklaşır görünce seni
Yaşlanan gözlerim yıkarken teni
Aynalar küs olmuş tanımaz beni
Saçlara zemheri vurmayınca gel


İbrişim kuşağım hayat bağımdır
Güvercin sedası gönül dağımdır
Denizde kaybolan kurşun ağımdır
Balıklar karaya varmayınca gel


Yokluğun seslenir vuslata çağrı
Ekinler toplanır harmanda gayrı
Yokuşta dizime çökünce ağrı
Yıllarım azaba durmayınca gel


Toprağa sürülen gözüm yaşına
Mezara dikilen gönül taşına
Namluya sürülen hilal kaşına
Kurşunlar gönlümü kırmayınca gel


Bulutlar küsünce olmuş fırtına
Hasretin tarihin çıkmış sırtına
Gözlerin değmezse yürek tahtına
Şimşekler toprağı görmeyince gel


Halimi bilmezse yıldızlar yansın
Güneşi bekleyen kirpikler kansın
Bahtımda sökmeyen şafaksın tansın
Dostlarım halımı sormayınca gel


Darlanır saatler akmaz yelkovan
Zorlanır sözcükler kalmaz heyecan
Bakışın dağlarda yapmaz heyelan
Tenime yokluğun girmeyince gel


Mumlarım sönerken gece gelince
Rüzgârım dinerken yağmur inince
Gündüzler ışımaz olursa gece
Azrail talkını vermeyince gel
Yeniden çökünce zamana hüzün

Yaprağı kalmazsa baharın güzün
Elveda demezse dillerin sözün
Mezara çiçekler dermeyince gel


Seslendirme:Zekeriya EFİLOĞLU


Not:Her şiir yazıldığı gibi okunmaz...

http://www.sendeyaz.net/sende-yaz/kultur-sanat-ve-edebiyat-platformu.html

Hüseyin Zekai Paşa




Hüseyin Zekâi Paşa (d. 1860 Üsküdar ö. 1919) Osmanlı döneminde asker olan Türk ressamlarındadır. Türkiye’de batılı anlayışta çalışan il

k ressamlardan biri. İlköğrenimini tamamladıktan sonra Kuleli Askeri İdadisi’ne girdi. Aralarında Hoca Ali Rıza’nın da bulunduğu birkaç öğrenci arkadaşıyla birlikte özel bir resim atölyesi kurulması için okul yönetimine başvurdu. Bu atölyede Osman Nuri Paşa ve Süleyman Seyyid’in öğrencisi oldu. Mezun olduktan sonra Mekteb-i Harbiye’ye girdi. Orada öğrenciyken yaptığı, Boğaziçi’ndeki donanma gecelerinden birini canlandıran resmi, Abdülhamid tarafından beğenilince, 1883 yılında mezun olduktan sonra teğmen rütbesiyle Şeker Ahmet Paşa’nın yanına hünkâr yaverliğine getirildi. Bu yıllarda Askeri İnşaat Komisyonu başkanlığı görevini üstlendi, Alman imparatoru II. Wilhelm’in Suriye gezisi sırasında, eski yapıtlar uzmanı olarak ona eşlik etti.O yıllarda Osmanlının İlk Rehberlerindendi.
                                                                   ESERLERİ






Hüseyin Zekai Paşa Resimleri




Hüseyin Zekai Paşa Resimleri


Hüseyin Zekai Paşa Resimleri






Hüseyin Zekai Paşa Resimleri


Hüseyin Zekai Paşa Resimleri


Hüseyin Zekai Paşa Resimleri
Hüseyin Zekai Paşa Resimleri



Hüseyin Zekai Paşa Resimleri

Hüseyin Zekai Paşa Resimleri
Hüseyin Zekai Paşa Resimleri



Alıntı.

İbrahim Safi

İbrahim Safi (1898 - 1983)

1898'de Kafkasya Nahcivan doğumludur. İlk sanat eğitimini Erivan Lisesi'nde okuduğu yıllarda resim öğretmeni Kolzastan ve Akademi mezunu akrabalarından aldı. Genç yaşlardaki eğitimini Moskova Güzel Sanatlar Akademisi'nde alan İbrahim Safi, I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'a gelmiş ve burada yerleşmiştir. İstanbul'da Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girerek 1923 yılında buradan mezun oldu. Naci Kalmukoğlu ile birlikte çalışıp, yurtiçi ve yurtdışında birçok sergi düzenledi. 1983 yılında ölen İbrahim Safi, empresyonist, realist çalışmaları ile tanınır. Eserlerinde canlı renkler kullanan sanatçı konu olarak daha çok peyzajları seçmiştir. Eserleri birçok özel koleksiyonda yer almaktadır.

ESERLERİ



Alıntıdır