24 Ağustos 2013 Cumartesi

Aşk'ı kalem yazmazki kitaplarda bulasın




Kır kalemin ucunu !
Bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğudur. 

Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın. 






Şems-i TEBRİZİ

6 Ağustos 2013 Salı

Ressam Gürsel Gümüşgil ve Yagliboya Eserleri

Ressam Gürsel Gümüşgil 1964 Safranbolu - Karabük doğumlu. Ilk - Orta ve Lise öğrenimimi Safranbolu,da yaptı."Yıldız Teknik Inşaat Fakültesi" mezunu. Sanatci Gümüsgil Yurt içi ve dışında sayısız karma ve özel sergilere katıldi....

Gürsel hocamın Eserlerini görünce gözleriniz kamaşacak..:)
O Ender Sanatçılardan biri...
O Bir DAHi...





Efendiler,  hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz,  hatta Cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz. Fakat Sanatkar olamazsınız. K. Atatürk

               Sanat doğada gizlidir; Onu oradan çıkarabilecekler, ona sahip olurlar. Albrecht Dürer


                                      Sanatlar el öpmez.Sanatkarın eli öpülür.! Atatürk
                                   


                     Bir ülkede, akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir
                                ki orada keseler şişmiş kafalar boşalmıştır .H. Friedrich
                                             

                                       Bir resim,  kelimesiz bir şiirdir. – horatius
                                             

                         
               Resim göze seslenir.Ruhun penceresi de gözdür.Leonardo Da Vinci.

                                       
           Sanat, ne bir oyun, ne de bir eğlencedir. O ancak ruhun dışarıya
               vurarak kendisinin göstermesi ihtiyacıdır. E.G. Benite


                                              Renkler her dili konuşur. Addison




Sanatı duyan insanlarla, sanatı anlayan insanlar çoktur; ama sanatı hem duyan, hem de anlayan insan pek azdır . G.S. Hilard

                                           
                                     

                                   

                      Her sanat eseri yaşanmış bir heyecanın duygusal karşılığıdır. M.Denis.



Gürsel Gümüşgil, Sizi tüm kalbimle kutluyorum hocam... Bir sanat bu kadar mı kusursuz icra edilir...

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Sevgi yolunu aydınlatan..




Nasıl bir ateşsin Sen BİRTANEM .....Yandıkça serinlediğim......
Bir yüreksin ki..! Sevgi yolunu aydınlatan.. Bir yüreksin ki..! Dipsiz kuyu sarnıçlarında aşkı yaşatan.Bir yüreksin ki..! Sınırsız sevgi deryasına yelken açan.. Bir yüreksin ki..! Sabahlara kadar tiryakisi olunan..Bir yüreksin ki..! Dünyamda mevsimsiz çiçekleri açtıran..... Bir yüreksin ki..! Yıldızları dans ettiren..Bir yüreksin ki..! Hasret denizlerinde boğulduğum..... Bir yüreksin ki..! Dokunmaya bile kıyamadığım..Bir yüreksin ki..! Yanımdayken özlediğim...... Bir yüreksin ki..! İçimde hiç batmayan güneşim..Bir yüreksin ki..! Mutluluğun giz‘i Bir yüreksin….... Bana en büyük ARMAĞAN’sın….. İçimdeki sensin...!

                                 şiir: Alıntı

                            Resim:Sanat Durağı



10 Haziran 2013 Pazartesi

Yağsan Ömrüme Aşk Gibi

                                                               Resim:Sanat Durağı

Yağsan Ömrüme Aşk Gibi

Umudun dar sapaklarından düze iniyor âşıklar
Ereğini yitirmiş bir eşkıya kahkahası dağlarımda 
Her düş kendi masalına tutunarak mayalanır aşka
Anlamsız bir denklemin namlusu parlarken güneşte.

Susup bir gün savağının koyu gölgesine uzanarak
Kanamalı bir düşün içinde tutunmak senli günlere
Islanmış bir mevsim artığına sevda çulunu sererek
Dudaklarındaki maviş denizlerde boğulmak seninle.

Usulca içime sızan karanlık gibi saçlarına dokunmak 
Sırrımı güneşten önce gül dallarına asarak kurutmak
Sen uyanmadan heybemdeki sabrı nehirlere salmak
Kirpiğindeki o öldüren gizemle yüreğini kucaklamak.

Yağmurlar yağıyor parmaklarımdaki kör hücrelere 
Usul usul bir sevdanın irini akıyor talan şehirlerime
Yağsan ömrüme aşk gibi, karışsan ah mevsimlerime
Yaşasam seni, şu kahırlı ömrün kıraç mezralarında.

Düğümlendikçe boğazıma, sana yutkunmak sabırla
Yoksul düşlerimin yol ayrımlarında pusulam olsan
Uzak bir yolculuğa sarsam seni, yokluğuna sarılsam
Her gece sayıklamalı bir düş gibi içinde soyunsam.

Bu kış da üşümesin kanatların, konuver pencereme
Aşkın duvarındaki nem gibi çevir yüreğini gözlerime
Muştulu yalnızlıkla doğsun seherler, anı ol çerçevemde
Damarlarımdaki aşk gibi dolaşmalıyım kadın cennetinde.

Şiir: Selahattin Yetgin

Düşlerin Haritasını Çiz Bana

Resim:Sanat Durağı

Düşlerin Haritasını Çiz Bana


Düşlerin haritasını çiz bana
Kanatlarına tutunarak 
Çok uzaklara gidebileceğimiz
Yerler olsun sayfalarında
Bir mutluluk adası göster bana
Sevdana kapılarak menziller aşabileceğimiz
Sonsuzluk olsun aşk yolculuğumuzda.

Saçlarımı uçuşturan asi rüzgâra yalvarsam
Kokunu getirsin diye
Sevdanı getirsin diye

El açsam gönlümü üşüten yele
Karşılasan beni güneşin hiç batmadığı yerlerde
Gelsen yılların satır aralarından çıkarak,
Mavi bulutların üzerinde beni beklesen
Sızsan gülüşünün nidasıyla içime
Dudağımdaki özlem türküleriyle

Kendi mızrabımla aşkın türkülerini çalsam. 

Her gece yalnızlığımı örterim sensizsem üzerime
Önce sana doğan güneşi aşırırım kırık saçlarımdan
Cakasız ölümlerin mezarlarından bana gelir aşk
Alevler sarar dört yanımı söner yüreğimdeki ateş
Ruhumun avurtlarını çürütür mor üşümüşlük
Gövdemin derinlerine inen yalnızlık ezgisiyle
Açsana kollarını sevdalına
Bir gün denizler kırar kabuklarını elbet
İklimler nazara gelir
Ve işte o zaman gülüm
Ben sana eririm.



Kırılır bir gün kırılmaz sandığın kilitler
Açılır bir gün, açılmaz dediğin tüm şifreler
Bakışlarının kaynaklarından fışkırır buz gibi sular
Gövdemin ölümsüzlük çukurlarına inersin bir başına
Yalanlar kendi gerçeğine sarılır nikotin 
tabakalarında
Kükrer kendi devinimiyle deniz, üşür balıklar
Dalından düşer seni düşündükçe ham meyveler
Sözüm tükenir nasılsa bir gün gül bakışlı yar
İşte o gün ben derinliğime çökerim.

Sen, küflü bir bıçak gibi kanasan da can evimde
Uyansam da gecenin tam ortasında diş ısırığıyla
Düşürsen de hüznüme miadı eskimiş tetikleri
Daralmış bir yüreğim ben asırlardır sensizlikle
Çıkıp gelsen de heyelanlar gibi her gün üzerime
Ödünç aşklar çöplüğünde kaybettim ben ruhumu
Işıklara süpürtüyorum her gece karanlık sokakları
Bırak tırnaklarınla kazmayı seven yüreğimi
Kendi masalında kaybolmuş bir labirentim ben
Kayıp bir hücrede tutukluyum, seninle sevişemem

Desem ki, yeşert unuttuğum tüm mevsimleri
Aşkın sallanan perdelerine sürtün yosmalar gibi
Şu gövdemi kasıp kavuran alevle dol içime
Dola kollarını azgın bir düş havarisi gibi bedenime

Tenimde kalsın dişlerinin izi, hüküm sür gövdemde
At beni kirlenmiş menzillerin yaylı yataklarına
Asırlarca aşk sultanım ol, ezberleyeyim her zerreni
Terli buluşmaların inleyişleriyle sular bassın ülkemi
Yabani bir meyve gibi bursun dilin dilimi
Senle tamamlanayım öpüşlerindeki efsunlu izlerle
Avuçlarımla doldurayım kadın coşkularının kefelerini
Seninle bitireyim ruhumdaki isyan hareketlerini.

Şiir: Selahattin Yetgin

9 Mayıs 2013 Perşembe

TAŞ SANATÇISI SABRİ ÖZCAN HOCAMIN ESERLERİ(Taşa hayat veren sanatçı Sabri usta)



Merhabalar:) 
Bu şaheserler Taş sanatçısı Sabri Özcan hocamın.
Ben görünce vuruldum...
Taşı resmen dantel gibi işlemiş. Bu kadar mı sanatçı olunur hocam? :)


Kendisiyle tanıştım ve o kadar değerli bir sanatçı, o kadar yüreği iyi bir insan ki, öyle bir dostum olduğu için 
çok ama çok mutluyum.

Bu şaheserleri sizlerle de paylaşmak istedim:)

Sağ olsun... Kendisi Taşçı Sabri Usta yaz yeter dedi ama, ben böyle bir şey yazamam, bunlar tarif edilemeyecek kadar değerli eserler. Elinize, yüreğinize sağlık Hocam Teşekkürler ediyorum:)



















                                                                    Gravürler taşa işlenmiş







7 Mayıs 2013 Salı

Yağlıboya Çalışmam...




                                               Yağlıboya resim çalıçmam nihayet bitti:)))

                                                            (Çiçek Düzenleyen Kız)


16 Mart 2013 Cumartesi

Güller Ağlar Dalında



Güller Ağlar Dalında


Göğsümün kaynayan kazanında yorgun taşlar kanıyor
Ulaşılmamış dağlara yürümekten topuklarım sızlıyor
Yüreğimin gölgesini takipte düşman, tetikte bekliyor
Bir öfkenin kanadındayım, yüreğinde başım dönüyor.


Demsiz yaşanmışlıklar balasındayım, ağlar düşlerim
Tutsak kayboluşların çığlıkları içimde, aşk hep derin
Yolların bıçkın derlemelerinde asi türküler dinlerim
Uğultulu bir mevsimdeyim, eylül’le sevişmekteyim.

Dudaklarının oval biçimselliğinden dökülünce tutku
Tanrısal bakışlarının göğsünde tutulur güneşin nutku
Vakitsiz buluşmaların saatleri delirir, kaybolur sorgu
Sarılışların odalarına kapanırız, biter içimizde korku.

Bulutlar iner kirpiklerine, tutuşur içimizde ormanlar
Faili başkaldırıların sebebi biz oluruz, varoşlar ağlar
Sabırsız dalgalar çekilir kendine, deniz içten içe yanar
Kaçak tütünler sararız aşkla, acılarımız göklere ağar.

Künyemizin paslı zincirlerine konar arada bir kelebek
Karanfil kokulu baharları bekleriz, yine aşkı getirecek
Güller ağlar dalında, biliriz ki yürekler sevdayı çekecek 
Sokul göğsüme yar, bu yürek seni sardıkça ölmeyecek.



Selahattin Yetgin
 

Çağır Beni Yüreğinin Cennetine




Çağır Beni Yüreğinin Cennetine

Gözlerinin ipek yollarına kervanlar saldım, özlemdir yüküm
Heybemde şiirlerle, ruhumdaki sevgiyle rotam sana gülüm
Senin sevdanla geçerim upuzun çölleri, vız gelir bana ölüm
Yak aşkla mumlarını, sevişerek cennetine girmek istiyorum



Sevdanın kavuşma mevsimleriyle değişime uğradıkça evren, en çok ay yorulurdu seni beklemekten. Birkaç yıldız ışıtırdı karanlıktaki sırtımı, kutupların soğuk nefesini koynunda gizlerken. Bulutların aya yürümesine içlenirdi insanlar, elleri boşlukta kalan ölümlülerce uzaktan dualar ederken. Gök üşürdü, yağmurun ıslığı hayata karışırdı ve sen bir doğumun mutluluğuyla gerçeğine sokulurdun. Yanardı içimdeki ateş, ay düşlere dalmadan ben aynı karanlığın içinde kaybolurdum.

Sıkılı yüreğimi vurdukça dağa taşa, sorgunun kalıntıları dökülür tarumar yapraklarca. Kıyımlara bölünen bedenimizin bekleyiş mahzenlerinde koyulaşır tutkularımız ve gecenin en ansızında bölünür uykularımız. Yağmurun sesine koşarız birden, göğsümüzden damlalar toprağa düşerken. Ten titrer derinden, parmaklarımıza geçmeyen sözümüzle, yağmurun direncine sökmeyen özümüzle inleyişlere karışırız birden. Dudağımızda bir bekleyişin türküsü uykulara seslenir, yârim der, derinden içleniriz.

Yosunlar sarmış yüreklerimize değince sevdanın kürekleri, ufuk çizgilerine akşamın hüzünlü bulutları çökerdi. Upuzun denizlerin her yönü sağa getirirdi sevda gemilerimi. Karanlığa sobelenirdik kimi, dargın sözlerin kırardık bizi bizden koparacak hüzzam düğümlerini. Kıpırtılı bir yel eserdi, koynumuzda bekleyiş nefeslenirdi ve aşk hep birbirimizi umduğumuz yerde beklerdi. Gün ellerin olurdu o an gülüm, nemli bir çay olup seni özledikçe dudaklarımı yakarak içime inerdi.

Gözlerinin tonlarına kervanlar sürdüm, elele yürüdük göğsümdeki rüzgârlı vahalara. Gecenin yorganını arardı sevdalı gözlerimiz gömülürken aşk döşeği yaptığımız kumlara. Dudaklarındaki şimale kapılırdım zamansız. Yapışkan an bir türküce dökülürken hesapsız. Titrek bir sancının acele gelgitleriyle soluklanırdık, kendimizi yorulmaz kenetlenmelerle fısıltı olurdu hüzzamlarımız. Kapardık şafakta gözlerimizi. Güneşin ışıklarıyla ısınırken terli vücutlarımız.

Bir insan kalabalığına sokuldum uzaktan, korsan bakışlarımla sana benzeyen kadınları taradım. Her adım sesinde irkildim, ayak seslerinin peşinden uzak diyarlara gittim, sen gibisini göremedim. Dönüşümsüz hüsranların aşikâre kıyılarına döndüm sonra yüzümü, adını dudaklarımın en kıyısına özlemle gizledim. Kalabalıklar yürüdü üzerime seni düşlerken, kanayan özlemin duruşmalarına sürüldüm. Parçalı bulutlu bir şehir yağıyordu üzerime ve ben asil sevdanı yüreğimden hiç düşürmedim.

Mumun alevi soyardı bedeninin en diri hallerini, utangaç bir gecenin kuytusuna gölgen düşünce. Dudakların kurudukça uzanırdın gölgemin pınarlarına. Sargısız yaralar gibiydi sana tapınmalarım, uçuklara bölünen er gelgitlerimi izlerdin kadın duruşlarınla, sevdalı bakışlarınla. Islanırdın yağmurumda birden, mumun koyu aleviyle mengeneler sıkardı ağrılarını. Gece tükenir, biz birbirimize kilitlenir, mum kendi özlemiyle eriyen günlerce vedamızı beklerdi

Durdurulamadıkça zamanın çarkı bir kaybediş telaşı sarar damarlarımızdaki kırmızı baharları. Yeşil düşünüşlerimiz kanatlı ağaçlara benzer hep, rüzgâr dalı okşadıkça tohum yere düşer ve toprağı gübreler. Damağımızdaki hüzün aromaları da olmasa ve yüreğimizi gümbürtüyle sarsan özlemler içimizi yakmasa neye yarar yaşamak. Sen gecenin yağlı kandilleriyle okşarken bedenini, ben yalım ateşlerle sokulmak isterim düşlerine. Dudaktaki nemle, yürekteki demle geçerim bu aşkın denizlerini ve asi dalgalarına direnirim sonsuza kadar.

Biliriz ki, ne yapsak doyuramadığımız, ne yapsak susturamadığımız ve asla tatmin edemediğimiz ruhumuzun açlığına bastırılan avuçlarımızın alevsiz dokunuşlarıyla savruluruz soğuk yataklarda. Bir mutluluk düşü dökülür oysa dudaklarımızdan ve çok geçmeden kırgın yüreğimizin kapsülleri başucumuzda bir alev topu gibi patlar.

Birbirimizin yörüngesinden uzak kaldığımız anlarda, yokluklarımıza sarılıp yattığımız, devrilişlerimize sancılarımızı sürdüğümüz zamanlarda, kan kızılı yüreğimize ismimizi ezbere söylettiğimiz saatlerde gözlerimiz uzaklara dalar, sorgular kabına sığmayan sularca bizi için için paralar. Sonra, sular dökeriz terli bedenlerimize tas tas. Dökülen her damla içimizdeki ağrılarca sızar karanlık dehlizlere, yol alırlar usul usul denizlere ve ulaşırlar kıyım sorularla en ulaşılmaz derinliklere.

Her gecenin dönüşümü buruk gülüşlerle tamlanır anlayacağın gülüm. Her çizgide kendi öykümüzün resmi, her satırda yine kendi sızımızın törpüsü vardır ve biz bu çelişkiye anlam aradığımız günlerin terkisinde her gün birbirimize yaklaşır, dokunmalara aç kaldığımız böylesi anlarda hüzünlü bir şarkı gibi kendi yüreklerimizi avuçlarımızda öksüz çocuklar gibi okşarız.

Selahattin YETGİN

14 Şubat 2013 Perşembe

Bir Aşk'tır Kızkulesi.




Kız Kulesinin Hikayesi 

Çok eski zamanlarda, Üsküdar sırtlarında, “Aşk ve Güzellik” tanrıçası Aphrodite adına yapılmış büyük
ve ünlü bir tapınak vardı. İşte, efsaneye konu olan, güzelliği dillere destan Hero, genç kızların
rahibelik yaptığı bu tapınakta, kumrulara bakmakla görevliydi. Her sene, soğuk kış günleri yerini
ilkbaharın çiçekli günlerine bıraktığında, tabiatı süsleyen, güzelleştiren tanrıça adına bir bayram
yapılırdı. Bu ilkbahar şenliğine çevre şehirlerden, kasabalardan akın akın insanlar gelir, bayram
süresince yenilir, içilir, eğlenilir; ümitsiz aşıklar kendilerine aşk vermesi için Aphrodite
mâbedinde tanrıçaya yalvarırlardı. İşte güneşin insanın içini ısıttığı, kuşların ötüştüğü,
çiçeklerin rengârenk açtığı, denizin kokusunu dört bir yana saldığı bir ilkbahar sabahı, Boğaz’ın
öteki yakasında oturan Leandros adlı yakışıklı delikanlı da hayatında ilk kez bu bayrama katılmak
üzere tapınağa geldi. Aphrodite onun yakarışlarını duymuş olmalı ki karşısına güzeller güzeli
Hero’yu çıkardı. İki genç birbirlerini görür görmez aşık olmuşlardı. Ama aralarında aşılması güç bir
engel, ‘deniz’ vardı...

Leandros yaşadığı şehre dönmeden önce sevgilisine, aralarındaki denizin aşklarına engel
olamayacağını söyledi. Eğer Hero, denizin durgun olduğu gecelerde kulede bir ışık yakarsa, Leandros
yüzerek onun yanına gelebilirdi. Gerçekten de yaz boyunca iki sevgili denizin durgun olduğu her gece
buluştu. Fakat güz bitti, kış yaklaştı. Ilık esintile yerini lodos ve poyraza bıraktı. Denizin
çırpıntıları birbirini izleyen iri dalgalara dönüştü. Bir sabah Hero, Leandros’u uğurlarken artık
iki kıyı arasında yüzmenin tehlikeli olacağını söyleyerek sevgilisine bir süre gelmemesi için
yalvardı. Leandros istemese de O’na verdiği sözü tuttu. Ama Hero’ya olan özlemi gün geçtikçe
büyüyordu. Kederini, acılarını azaltmak için her akşam oturup karşı kıyıyı seyrediyordu. Yine böyle
bir akşam kulede yanan ışığı gördü. Sevgilisinin çağırdığını düşünerek kendini dalgaların arasına
bırakıverdi. Oysa ışığı yakan Hero değil, iki sevgilinin gizli gizli buluştuğunu farkeden tapınak
yöneticilerinden biriydi. Hero’ya kavuşacak olmanın heyecanı içindeki zavallı Leandros, bir yandan
azgın dalgalarla boğuşuyor, bir yandan ışığı yitirmemeye çalışıyordu. Tam Üsküdar kıyılarına
yaklaşmışken ışık birden söndü. Denizin ortasında acımasız bir karanlığa gömüldü Leandros. Önce
rüzgârdan söndüğünü sandığı ışığın yeniden yanmasını bekledi, oysa ışık bir daha yanmadı. Ve
Leandros dev dalgaların arasında kayboldu. Hero’ya gelince, ertesi sabah tapınağın altındaki
kayalıklarda buldular onu. Zamanla Leandros’un kaybolduğu yerde bir kayalık oluştu. İşte “Kız
Kulesi” Leandros’la Hero’nun anısına dikildi. 

Kim bilir belki ışığı başka aşıkların yolunu aydınlatsın diye!...

Yazı Alıntıdır


12 Şubat 2013 Salı

Boğaziçi'ndeki Mücevher Dolmabahçe Sarayı




                                                Boğaziçi'ndeki Mücevher Dolmabahçe Sarayı
                                             Gravür çalışmam


20 Ocak 2013 Pazar

Bu Eylül Akşamında








Bu eylül akşamında
O güzel deli gözlerini
Görebilmek için canımı verirdim
Nerdesin nerdesin
Nerdesin nerde


İçim dışım ızdırap
Bir çıkış yolu bilmiyorum
Bana dönmen için
Canımı verirdim
Nerdesin nerdesin
Nerdesin nerde


Her akşam fırtına kar yağmur
Gezdiğimiz yerlerde
Her akşam uğruna ağlıyorum
Sen hiç bilmesen bile
Ruhumdan ayrılığını koparıp
Unutmak istiyorum seni
Unutamıyorum


7 Ocak 2013 Pazartesi

BARÇIN YAYLASI’NDA ÜÇ GÜZEL GÖRDÜM





Barçın Yaylası’nda üç güzel gördüm,

Birbirinden üstün şivga fidandır.

Aklım şaştı, garip belim büküldü,

Kaşlar hilâl, gözler ahu cerandır.



Bellerinde gördüm Lâhur şalını,

Yanakları gülden almış alını.

Al sıktırma kavuşturmuş belini,

Bildim güzelleri, bunlar sultandır.



Üç kumrudur, su başında ötüşür,

Yol üstünde bana seyran yetişir.

Yatışır mı deli gönül yatışır,

Ben avcıyım, onlar benden şahandır.



Karac’oğlan der ki: Bu yer neresi?

Altınoluk, Pınarbaşı süresi.

İnce belde saçlarının turası,

Böyle selvi endam akla ziyandır.



                                                                          Karacaoglan



Gravür çalışmalarım







Yürek;
Beş duyu organının cesaret edemediği 
hisleri içinde barındıran saklı cennetimizdir…

*Gerçek aşkı bulursa gözü 
hiçbir şeyi görmez…
*Yürekten sevmişse ne söylenirse
söylensin sağır olur…
*Kavuşmak onun için
cennet kokusunu duymaktır…
*Ayrılınca şeker tadı bile zehir olur…
*Teni canı için feda edebilir…

Zekeriya Efiloğlu